TOPRAK PH SININ GÜBRELERE ETKİSİ

            Arkeolojik araştırmalar toprağın insanlar tarafından bitki yetiştirmek amacı ile kullanılışının Milattan Önce 8000 yıl önce başladığına işaret etmektedir. Toprak uzun müddet herhangi bir ıslah işlemi yapılmadan kullanılmıştır. Fakat zamanın ilerlemesi ile toprağı yakından tanıyan insanlar bazı girişimlerde bulunmuşlardır. İnsanların topraklara yaptıkları ilk müdahaleler sulama ve gübrelemedir. Otlaklarda hayvanların otlatılması sürecinde hayvan dışkılarının, bitkilerin büyümesine olan müspet etkileri insanların gözlerinden kaçmamış ve neredeyse ziraatın başlangıcından itibaren hayvan dışkıları gübre olarak kullanılmıştır. Zira gıda temin içgüdüsü tüm canlıların ortak özelliği ve yaşamsal zorunluluğudur.  Bu durum canlıları doğuştan ölüme değin bir beslenme çabası içine sokmaktadır. Bu çaba insanların gübre kullanarak daha fazla ürün alınabildiğini bulmalarında önemli bir etken olmuştur.

            Dünya nüfusunun hızla artması, mevcut nüfusun yeterli ve sağlıklı beslenmesinde sorunları da beraberinde getirmiş ve maalesef günümüz dünyasında açlık ile savaşan insanların olduğunu görmek hepimizi yaralamaktadır. Bitkisel üretim insanlar ve hayvanların beslenmesi için temel bir olaydır. Bu olay bitkilerin inorganik maddeleri organik maddeye çevirmesi sonucu gerçekleşmektedir. Bu çevrim sürecinde, bitkiler için daha iyi olan koşulların  hazırlanması durumunda, elde edilen ürünün niteliği ve miktarında iyileşmenin olması, insanoğlunun yakından takip ettiği bir durum olmuştur. Bu takip sonucunda, gübreleme tarımsal üretim sürecinde daha fazla ürün almak maksadı ile yapılan bir olay haline gelmiştir.

            Gübreler bitkiler için mutlak gerekli olan kimyasal bileşikleri içerirler. Bunun ötesinde tek başına üründe %50 verim artışı sağlatabildiklerinden, tarımsal üretimde en önemli girdilerdendir. Gübrelerin toprağa uygulanmasında amaç her yıl çeşitli yollarla topraktan uzaklaşan bitki besin maddelerini tekrar toprağa kazandırmak, böylece bitki gelişmesi için uygun koşulların devamını sağlamaktır. Ancak bununla birlikte, tarımsal üretimi gerçekleştiren işletmeler, bol ve kaliteli ürün elde etmenin yanında, üretim sonunda kâr elde etmeyi amaçlarlar. Bu amacı sağlamak için üretimsel sürecin ve girdi temininin, ekonomik incelemeler ışığında hazırlanması gerekmektedir.  Dolayısı ile  gübre uygulaması, topraklara zarar vermeden, tarımsal üretimdeki verimliliğinin yakalanmasına ve devamlılığının sağlanmasına  hizmet etmelidir.

            Gübrelerden istenen yararı sağlamak; toprağın ve bitkinin istediği besin maddelerini içeren gübreleri, uygun dozlarda olmak üzere en uygun zaman ve şekilde toprağa uygulamakla mümkündür. Ancak, gübrelemeden önce, bitkilerin yaşam sahası ve  gübrelerin uygulandığı yer olan toprakların incelenmesi gerekmektedir. Zira  farklı topraklarda, aynı gübre uygulamaları farklı sonuçları vermektedir. Bu gerekçe ile toprağı çok iyi tanımamız gerekmektedir.

            Var olma nedenlerimizden biri olan toprak, kayaların,  yüzyıllar boyu süren bir süreç içinde ayrışmasından oluşur. Bu süreç bir yandan da devam etmektedir.  Ana kayadaki farklı özellikler, farklı yapıdaki toprakların oluşması sonucunu doğuracaktır. Örneğin, bir ana kayadaki, silisyum dioksit (SiO2) miktarı %65 den fazla ise, bu ana kayanın ayrışması ve parçalanması sonucunda oluşacak toprak asit yapıda olacaktır. Bununla birlikte oluşumdan farklı olabilecek birçok toprak tipi olabileceği gibi, oluşumda aynı olup ta, sonrasındaki süreçte birbirinden farklılaşan topraklar olabilir. Daha da önemli olan toprakların, tarımsal üretim başlangıcı ile üretim sonundaki durumlarının bilinmesi durumu, gübreleme için ön koşul olmalıdır. Bunun da tek yolu toprak tahliline göre gübre kullanılmasıdır. Aksi durum ise, kaynak kullanımda ekonomik kayıplar, verimlilikte düşüş ve en önemlisi topraklarımızın kirlenmesine neden olmaktadır. Özellikle ekonomik koşulların her geçen gün ağırlaştığı ülkemizde, gübrelerin ve hammaddelerinin büyük kısmının ithalat ile karşılandığını gerçeği unutulmadan, bilinçsiz gübre kullanımı nedeni ile ülke kaynaklarımızın israf edilmesini önlemek konu ile ilgili tüm teknik elemanların önceliği olmalıdır. Bu gerekçeler ile topraklarımıza zarar vermeden, bilimsel ziraat ile bitkisel üretimi sürekli ve verimli bir hale getirmek amacımız olmalıdır.

            Tarım alanlarının kullanımının alansal olarak sınırına varıldığı, hatta aşıldığı günümüzde, gıda açığının bitkisel yönden giderilmesi için, bitkisel üretimin verimlilik ve kalite yönünden artırılması ve çiftçilerin gelir düzeyinin ve yaşam kalitesinin yükseltilmesi gereklidir. Bu hedefin yakalanması için su, gübre, ilaç gibi tarımsal girdilerin doğru ve yeterli kullanımının sağlanması gereklidir. Gübreler; tek başlarına yüzde 50'nin üzerinde verim artışı sağlayarak, tarımsal üretim sonucu topraktan eksilen bitki besin maddelerini toprağa geri kazandırma işlevinin ötesinde; gıda güvenliğine, yaşam kalitesinin yükseltilmesine ve açlıkla mücadeleye dünya çapında çok önemli katkıda bulunmaktadırlar. Çeşitler açısından organik, kimyasal, yaprak ve sıvı gübrelerden bahsedilse de, en yaygın çeşit kimyasal gübrelerdir. Ülkemizde, 2005 yılı itibarıyla, resmi verilere göre; gübre üretimi yaklaşık 1.2 milyon ton, dışalımı 1 milyon ton, dışsatımı 67 bin ton, tüketim ise 2,1 milyon ton etkili maddedir.

            Ayrıca küreselleşen dünyada artan rekabet tarımsal üretimde verimliliğin yakalanmasını zorunlu hale getirmektedir. Bununyanında gıda temininde dışa bağımlı hale gelmek hiçbir ülkenin istemediği bir sonuçtur. Türkiye de ise çeşitli nedenlere bağlı olarak, gıda temininde veya gıda üretimi için gerekli olan girdilerde maalesef dışa bağımlılığımız giderek artmaktadır. Gübreler ve gübre hammaddelerinde maalesef dışa bağımlılığımız giderek artmaktadır. Türkiye’nin gübre konusunda dışa bağımlı durumunu değiştirme çalışmaları ile birlikte dış alım yolu ile elde edilen gübrelerden maksimumum yararı sağlama hedefi içinde olunmalıdır.

            Bitkisel üretimde verimliliğin yakalanmasında bir çok etken yanında gübre kullanımı önemli bir yer tutmaktadır. Ülkemiz açısından Gübre kullanımı çok daha önemlidir. Zira FAO verilerine göre 2004 yılında ülkemizin gübre ve gübre hammadde ithalatına 1,1 milyar $ dolar ödediği görülmektedir. Dolayısı ile dışardan döviz ödenerek temin edilen gübreleri çok dikkatli kullanmak sosyal bir görev ve sorumluluk olmalıdır.

            Bu çerçevede üreticileri toprak tahliline yönlendirmenin yanında, gübre uygulamalarını da tahlil sonucuna göre yapmalarını sağlamak oldukça önemlidir. Bu aşamada gübre tavsiyelerinde bulunan toprak tahlil laboratuvarlarına da büyük sorunluluk düşmektedir. Toprak tahlilinde en uygun yöntemlerin seçimi ve toprağa uygulanacak gübrelerin faydalı olabilme faktörlerinin incelenerek tavsiyelerde bulunulması gerekmektedir. Bu gerekçe ile gübre tavsiyesini, toprağın fiziksel ve kimyasal özelliklerinin bilimsel çerçevede yorumlanması ve gübrenin uygulanacağı bitkinin özellikleri ile sentezi sonucunda yapılması gereklidir.

            Aksi durumda yani, gübrelerin yarayış lığını etkileyen faktörleri dikkate almadan yapılacak tavsiyelerde, verimlilikte kayıplar olmakta ve üreticilerin toprak tahlil sonuçlarına olan güvenirliliği azalmaktadır. Başka bir deyişle gübrelerin yarayışlı lığının maksimum olduğu ortamlarda, gübrelerin kullanımını sağlamak, toprak tahlil elemanları ile birlikte, tüm teknik elemanların dikkat etmesi gereken bir durum olmalıdır.
 

GÜBRELEME VE DİKKAT EDİLMESİ GEREKEN UNSURLAR

 Gübreleme

Bitki gelişmesi için 16 element mutlak gereklidir. Bu elementlerden  Karbon, Hidrojen, Oksijen, Azot, Fosfor, Potasyum, Kalsiyum, Magnezyum ve Kükürt  makro bitki besin elementleri olarak, Demir, Mangan, Bor, Çinko, Bakır, Molibden ve Klor ise mikro bitki besin elementleri olarak isimlendirilir. Bu elementler çoğunlukla bir bütün olarak birbirlerinin görevlerini tamamladıkları için, her birinin görevini kesin çizgilerle belirlemek ve sınırlamak mümkün değildir. Bu maddelerin az yada eksik olması halinde bitkide birtakım olumsuzluklar ortaya çıkar. Bu olumsuzlukların oluşumunu engellemek, tarımsal üretimde verimliliği yakala hedefi içinde ön koşuldur.

 

1. Minimum kanunu

            Bu kanuna göre, herhangi bir tarla toprağından elde edilecek ürün miktarı, o toprakta en az düzeyde bulunan besin maddesine bağlıdır. Örneğin bir tarla toprağındaki fosfor miktarı dekardan 100 kg. buğday ürünü almak için yeterli ise, bu toprağa diğer besin elementleri ne kadar fazla verilirse verilsin ürünü arttırmak mümkün olmayacaktır. Zira ürün, toprakta en az bulunan fosfor miktarı tarafından sınırlandırılmıştır.

Liebig tarafından ortaya atılan bu kanun Liebig Kanunu ve / veya fıçı kanunu olarak da adlandırılır. Bu kanunu daha iyi anlayabilmek için, tahtalarından bir veya birkaçı kırık olan bir fıçıya bakmak gerekir. Liebig’ in ele aldığı fıçı örneğinde, bitkilerin gelişmeleri için mutlaka gerekli olan besin elementleri değişik uzunluktaki fıçı tahtaları ile, elde edilecek ürün ise fıçı içerisindeki su ile temsil edilmiştir. Liebig’e göre, bu tip bir fıçı içerisinde bulunacak olan suyun seviyesi, doğrudan doğruya fıçının en kısa olan tahtasının yüksekliğine bağlı kalacaktır. Tarlada ise, elde edilecek ürün en az düzeyde olan besin maddesi tarafından sınırlandırılacaktır.

        Aslında, toprakta herhangi bir gelişim faktörü minimum miktarda olduğu zaman, diğer gelişim faktörlerinin miktarlarını arttırmak sureti ile üründe bir miktar artışı sağlamak mümkün olsa da amaç bitki için gerekli olan besin maddelerini optimum düzeylerde bitkiye vermek olmalıdır (Sağlam, 2005).


 Minimum kanununda kullanılan fıçı örneği

2. Topraktan meydana gelen bitki besin maddesi kayıpları

            İster toprakta mevcut olan isterse çeşitli yollar ile toprağa ilave edilen besin elementleri çeşitli yollar ile topraktan kaybolurlar. Başka bir söylem ile  bu elementlerin yarayışlılık miktarlarında bir azalma görülür. Bu azalmaya neden olan en önemli olaylar aşağıda sıralanmıştır.

3. Besin maddelerinin bitkiler tarafından alınması

            Her yıl bitkiler önemli miktarlarda besin elementlerini topraktan uzaklaştırırlar. Bu yolla topraktan kaldırılan besin elementi miktarları, hem ürünün besin elementi kapsamı ile hem de ürün miktarı ile ilgilidir. Yani hem fazla ürün alınması hem de ürünün besin elementi kapsamının yüksek olması durumunda topraktan daha fazla besin elementi kaldırılmış olacaktır.

 

4. Besin maddelerinin yıkanarak topraktan uzaklaşması

            Her yıl bölgelerin yağış düzeylerine ve sulama imkânlarına bağlı olarak, bir miktar besin elementi yıkanarak topraktan uzaklaşır. Bu husus özellikle yağışın yoğun olduğu yöreler ile kesif sulama yapılan bölgelerde kendini daha belirgin olarak ortaya koyar. Kayıplar yüzey akış şeklinde olabileceği gibi, yıkanarak taban suyuna karışma şeklinde de olabilir.

            Özellikle kalsiyum yıkanması büyük boyutlarda olmakta ve sonucunda toprakların pH değerleri düşmektedir. Bu durum ise toprakların asitleşmesine neden olarak, gübrelerin yarayış lığını azaltan bir unsur olmaktadır.

 

5. Erozyon nedeni ile besin maddesi kayıpları

            Erozyon, çeşitli nedenler ile toprağın başka bir yere taşınması olayıdır. Bu şekilde toprağın en değerli olan üst kısmı taşınmaktadır. Erozyon nedeni ile  aşınan toprak, fakirleşmekte ve olay doğal bir felaket şekline dönüşmektedir.

            Toprağın en değerli olan üst kısmı taşınır iken bu arada besin elementleri de birlikte taşınmaktadır. Böylece bitki için doğal bir ortam olan toprak tabakası yok olurken, besin maddesi yönünden de çok fakir bir ortam ortaya çıkmaktadır. Neticede erozyon nedeni ile her yıl milyonlarca ton toprak denizlere ve göllere taşınmakta ve buna bağlı olarak ta bu materyalin geldiği topraklar fakirleşmektedir. Yapılan hesaplamalarda, ülkemizde her yıl ortalama 400 – 500 milyon ton toprağın erozyona uğrayarak başka yerlere taşındığı tespit edilmiştir. Buna göre yapılacak kaba bir hesaplama ile, ülkemizde her yıl 400 – 700 bin ton azot, 300 – 500 bin ton fosfor (P2O5) ve 200 – 400 bin ton Potasyum (K2O) üst toprak ile birlikte taşınarak kaybolmaktadır.

 

6.Gaz şeklindeki kayıplar

            Gerek toprakta mevcut olan ve özellikle toprağa ilave edilen gübrelerden bir kısmının gaz şekline dönerek uzaklaşması imkan dahilindedir. Bu husus özellikle azotlu gübreler. Azotlu gübreler toprağa ilave edildikten sonra kısa sürede çeşitli değişikliklere uğrayabilirler. Çevre ve toprak şartlarına bağlı olarak ortaya çıkan bu değişimler sonucu, denitrifikasyon ve amonyak uçması gibi olaylar sonucunda azot gaz şeklinde kaybolur.

 

7. Gübrelemenin yararları

            Topraktan çeşitli yollar ile besin maddelerinin kaybolması sonucu, topraklar fakirleşmektedir. Toprağa hiçbir şey verilmeksizin sürekli tarım yapılması, çoğu araştırmacılar tarafından soyguncu tarım olarak nitelendirilmektedir. Çeşitli yollar ile topraktan uzaklaşan besin maddelerinin bir kısmı, iklim ve toprak koşullarına bağlı olarak toprak tarafından karşılanır. Ancak bu miktarlar, verimliliğin yakalanması için hiçbir zaman yeterli değildir. Bu gerekçe ile verimliliğin yakalanması noktasında gübreleme daha da önem kazanmaktadır. Zira elde edilen ürün, doğrudan veya dolaylı olarak ülke ekonomisine katkıda bulunmakta ve tarıma dayalı sanayiyi beslemektedir. Dolayısı ile tarım ürünleri önemli bir hammadde niteliği taşımaktadır. Bu gerekçe ile gübrelemenin yararlarını aşağıdaki şekilde özetlemek mümkündür (Sağlam, 2005).

 

8. Yaygın olarak kullanılan gübreler

            Aşağıdaki tabloda ülkemizde yaygın olarak kullanılan gübreler ve bitki besin maddesi içerikleri mevcuttur.

Yaygın Olarak Kullanılan Gübreler Ve Etkili Madde İçerikleri

 

9. Gübre yarayışlı lığını etkileyen faktörler

            Gübrelemenin amacı, kalite ve miktar yönünden yüksek düzeyde ürün elde etmektir. Diğer bir deyimle, üreticinin esas düşüncesi, en fazla kâr elde edecek yolu izlemektir. Bu da gübrelerin uygun miktarda, uygun biçimde, uygun zamanda ve uygun ortama kullanılması ile mümkündür. Gübrelerden istenilen faydaların sağlanması için bitki ve torak faktörlerine dikkat edilmelidir.

10. Bitkisel faktörler

            Bitkiler tarafından bir gelişme döneminde topraktan kaldırılan besin element miktarlarının bilinmesi gerekir. Zira bitki çeşidi, verim düzeyi, toprakta bulunan besin elementi miktarı, gübreleme dozu ve ekolojik faktörlere bağlı olarak bitkilerin topraktan kaldırdığı besin elementi miktarları da birbirinden farklıdır. Genelde, sadece tohum veya daneleri için yetiştirilen kültür bitkilerinin besin elementi ihtiyacı, tüm toprak üstü organları hasat edilen bitkilere göre daha azdır.

            Bitkilerin farklı gelişme dönemlerinde topraktan kaldırdıkları besin elementi miktarları da farklıdır. Ayrıca bitki kökleri besin elementlerinin absorbe edildiği ana organlar olduğu için, bitkilerin kök yapılarının ve aktivitelerinin bilinmesi gerekir. Dolayısı ile gübreleme yapılacak bitkinin özelliklerinin iyi bilinmesi gerekir.

 

11. Toprak faktörleri

Verimliliği yakala hedefi içindeki gübre kullanımında toprakların fiziksel, kimyasal ve biyolojik özelliklerinin bilinmesi büyük önem taşır. İnce ve kaba bünyeli topraklar ile sıkıştırılmış veya çok gevşek topraklara ve çok kuru veya yaş topraklara uygulanan gübrelerden beklenen sonuçların alınması mümkün değildir. Bu nedenle gübrelerden istenen sonucun alınabilmesi için, diğer faktörlerin yanında toprağın fiziksel özelliklerinin de iyi bilinmesi gereklidir.

 

12. Toprak pH değeri

            Toprağın pH değeri, besin elementlerinin bitkilere olan elverişliliğini etkileyen önemli bir faktördür. Asit topraklarda özellikle fosforun elverişliliğindeki azalma oldukça önemlidir. Zira asit bir toprakta uygun bir tarım kireci uygulaması ile asitlik giderilmeden fosforlu gübre kullanımı durumunda, gübreden istenen fayda sağlanamayacaktır. Bununla birlikte asitlik giderilmeden fosforlu gübre uygulamasına devam edilmesi durumunda, gübrelerin bitkilere toksin etkisi yapması kaçınılmaz olacaktır.

            Toprak pH’sı 6,5’un altına düştükçe fosforun yarayışlı lığı azalır. Toprak pH’sı 6,5’un altına düşünce fosforun çözünürlüğünde meydana gelen azalma, toprak çözeltisinde fazla miktarda bulunan demir, alüminyum ve mangan gibi katyonlar ile fosforun çözelti oluşturmasından kaynaklanır. Toprak çözeltisinde demir, alüminyum ve mangan konsantrasyonupH 6,5 civarında en düşük düzeydedir. O nedenle Toprak Phsı 6,5 – 7,5 arasında olduğu zaman fosforun çözünürlüğü en yüksek düzeyde bulunur.

(Sağlam, 2005)

Dolayısı ile toprak pH’sı 6,5-7,5 Aralığında olmayan topraklara atılacak fosforlu gübrelerin yarayış lığı azalacaktır. Bölgemizdeki Buğday – Ayçiçeği ziraatında taban gübresi tabiri ile çiftçilerimizin çok büyük bölümü her ekim öncesinde toprak pH’sını dikkate almadan ve toprak tahlili yaptırmadan mutlaka fosforlu gübre kullanmaktadır.  Uygun pH aralığında olmayan topraklara kullanılan fosforlu gübrelerin faydasının azalması verimliliğin yakalanmasını engellemektedir. Öte yandan uygun pH aralığında olmayan topraklara her yıl kullanılan fosfor, topraklarda birikim yaparak daha büyük sorunları da beraberinde getirmektedir. Aşağıdaki şekilde Toprak pH ve NPK arasındaki ilişki görülmektedir.



Toprak pH ve N-P-K arasındaki İlişki

 

Yukarıdaki şekilden de görüleceği üzere ph 7 olan Nötr Topraklarda Azot,Fosfor ve Potasyumun yarayış lığı %100 dür. Toprak pHsı düştükçe (Toprak asitleştikçe) Azot, Fosfor ve Potasyumun yarayış lığı azalmaktadır. 

Toprak Asitliğini Giderir, Verim ve Kalite Artışı Sağlar...